Oldie but Goldie: The Petzval (D)SLR Art Lens

Analog fotoğrafçılıkla, a dur bir dakika hatta dijital fotoğrafçılıkla ilgilenenlerin de ilgileneceğini düşündüğüm enteresan bir lensten bahsedeceğim size! Lomography'nin efsanevi Petzval Portre Lensinden bahsediyorumBu lens Kickstarter projelerinden biri olarak yeniden doğmuş. Neden geri getirilmek istendiğini sorarsanız özellikleri ve örnek fotoğraflar bu merakınızı giderecektir diye düşünüyorum. :)

Lensin alametifarikası olan çok keskin bir merkez ve arka planda özel bokeh efektini uyandırmak için tasarlanan lens, Rusya’da üretiliyor ve yüksek kalite cam optik özelliğini taşıyor. Daha da fazlası, yüksek renk doygunluğu, kontrast ve maksimum diyafram açıklığı olan f/2.2’ya sahip. Üstelik hem analog, hem de dijital makinelerle uyumlu!

Örnek bazı fotoğraflar







İşte bu da lens hakkında daha fazla bilgi alabileceğiniz mikro sitesi: http://microsites.lomography.com/petzval-lens/






.ary

sevgili mary, 
seni affediyorum, çünkü sen mükemmel değilsin. hiçbir insan mükemmel değildir, evimin dışına çöp atan adam dahil. gençken kendim haricinde herhangi biri olsam ne iyi olurdu diye düşünürdüm. doktor bernard hazelhof ıssız bir adaya düşsem kendi kendime alışmak zorunda olacağımı söyledi. sadece ben ve hindistan cevizleri... kendi kendimi kabul edecekmişim, olduğum gibi, bütün kusurlarımla. çünkü kusurlarını kendin seçemezsin. onlar bizim bir parçamız ve onlarla yaşamak zorundayız. oysa arkadaşlarını kendin seçebilirsin ve ben seni seçtiğim için çok mutluyum. doktor bernard hazelhof ayrıca her insanın yaşamı uzun bir yola benzer demişti. bazılarının ki sağlam döşenmiştir, bazılarınınkinde ise çatlaklar, muz kabukları, sigara izmaritleri vardır. senin yolun da benimki gibi ama benimki kadar bozuk değil. umarım bir gün yollarımız kesişir ve bir şekerli sütü paylaşabiliriz.

Aşk sandığınız şey, egonuzun gıdası olmasın ?


Aşkı "ego"dan ayırabilmek. Ama tamamen. Apayrık halde yaşayabilmek...

İşte çok çok zor olan ama gökkuşağının sonundaki hazine aynı zamanda.

"ben ayırıyorum zaten" diyenler bir daha düşünün. Davranışlarınızın kökenlerine inmeye çalışın. Orda pek aydınlık şeylerle karşılaşmicaksınız. Ama korkmayın, kendinizden nefret etmeyin de. Ve onları görmezden gelmeyin. Çünkü ordalar, varlar. Ayın karanlık yüzü; biz görmesek de var.

O yumurta kokulu bardak...


nadir bir durumdur ama bi defasında çok fenası başıma gelmişti. yeni samimi olmaya başladığım bi kızın evine gitmiştim. bana hazır kahve yapmıştı sanırsam ama o içine koyduğu bardak inanılmaz iğrenç bir şekilde yumurta kokuyordu. ben zaten yumurta kokusunu öyle bardakta tabakta almaktan nefret eden biri olarak, kuzu kuzu içtim o bardaktan kahveyi. neden?
yeni samimi oluyor sayılırdık ve diyemedim bu bardak kokuyor diye? başka?
muhtemelen insanlara hoşlanmayacakları şeyleri söyleme çekincem yüzünden. onu rencide etmek istemedim bir de... ama o ilerleyen zamanlarda beni rencideden de kötü etti.

bu orospuya ben, yukarıda bahsettiğim gün gitar akor cetvelimi vermiştim, bu kız bunu aldı ve bi daha istediğim halde geri vermedi. ilerleyen zamanlarda da pek samimi olmadık zaten. çünkü öyle tahmin ettiğim karakterde biri çıkmamıştı. ikiyüzlü ve çıkarcının tekiydi. tabi benim salaklığımı atlamayalım; bu kızın dış görünüşü benim çok hoşuma gidiyordu. tam benim olmak istediğim ama olmadığım bir görüntüsü vardı. böyle siyaha boyanmış saçlar, işte wodoo kolyeler, enteresan takılar, uzun kahküller vs. evet benim olmak isteyebileceğim ama marjinalliğe cesaretim olmadığımdan bürünemeyeceğim bir kılıktı. (ha tabi bütün bunlar 19 yaşındayken ki halime dair şeyler) bide güzel sayılabilecek bir kızdı hani. o yüzden ben bu kızı gözüme kestirmiştim ve onunla arkadaş olmak istemiştim; tam benim hoşlandığım şeylerden hoşlanan tarzda bi kızdır diye düşünerek...
ama kızla arkadaş olmaya başladığımda, o gırtlaktan konuşan anadolu havası büyüyü sarssa da tamamen bitirmemişti. ama sonra yaptıklarından sonra gözümde en ufak bir değeri kalmadı. 

bu kızın ilerde de yaptıklarından anlaşılacağı üzere şöyle bir değer yargısı vardı: "ben ve çok yakınımdaki 3-5 kişi hayatımdaki tek değer verdiğim insanlardır, gerisini sömür gitsin". evet. ilk tanıştığımızda "insanlar şöyle yaa, böyle yaa.." diye konuşmalarını siktiredin.

olay şöyle; okulun sonu, final zamanı. ben bu orospunun kafama göre biri olmadığını çakınca uzaklaşmıştım bundan zaten. zor bir dersin sınavı vardı, bir de ödevi vardı. ödev teslimi sınav gününe kadardı aslında ve ben yetiştirememiştim, ödev gitti artık diye onu kafamdan çıkarmıştım. sınav gününde de dersin kitabı yanımdaydı. sınav bitince bu geldi, ya dedi benim [şehirdeki başka üni]den bir arkadaşım var, o da bu sınava girecek kitabı yok, sen sınav da bitti ya kitabı ödünç verebilir misin? ben de verdim gitti, iyi kızım ya, alemin enayisi benim ya. ki bu kızın aldığı şeyi getirmediğini bilmiyorum sanki! 

sonra hoca, bu ödevin süresini uzattı, benim de kitaba ihtiyacım olduu... ben tabi kıza ulaştım; dedim böyle böyle kitap bana lazım. kaltak VEREMEYECEĞİNİ söyledi. neymiş arkadaşının sınavı olduğu için kitap arkadaşına lazımmış. 

ben tabi bu mesajları okuyunca bir şok dalgası atlattım. elim ayağım titredi sinirden. sonra ben bi çözüm buldum ikimizi de madur etmicek şekilde; dedim ki "ben oturduğum yerden (uzak yerlere oturuyorduk) bu kitabın fotokopisini alayım (6-7 lira bişey), arkadaşın parasını versin, böylece ikimiz de kitapsız kalmayız". ne dedi biliyor musunuz? "ben arkadaşımdan para isteyemem". 

ben tabi bu mesajı okuyunca ikinci bir sinir dalgası daha atlattım. ya dedim sen arkadaşından para isteyemiyorsun ama beni de mağdur ediyorsun. (kibarlığıma/hak arayamama sıçayım; şu cümleye bak hala ağzına sıçmıyorum orospunun). 

bu arada ben sinirden titreyerek yurttan birinden bu kitabı buldum. ama tabi ona söylemedim bulduğumu, kıvransın diye (amma da kıvranmıştır ha!) sonra tamam dedi en son. ertesi gün sınav vardı, o gün getirdi kitabı. o zaman da benim sınavım bitmemişti, o erken çıktı ve sırama yaklaşıp, ışık hızıyla kitabı önüme koyarken teşekkür ederim dedi mi demedi mi bilmiyorum, zaten bunca şeyden sonra önemi de yok.

yani yumurta kokusuyla başlayıp aynı nahoşlukta biten bir durumdu bu benim için. çok tatsız ama "kokulu" bir anı. 

benim hala inanamadığım şey; nasıl böyle düşünebildiği! arkadaşından para isteyemezken bana kendi kitabımı vermeyeceğini söylemesi! ve şimdi düşünüyorum, benim ödevim olup da o gün kitabı almak zorunda kalmasaydım o kitap da geri gelmezdi.

buna "kabile faşizmi" dendiğini duymuştum; yani kendi yakının olan bikaç kişiyi yüceltip diğer insanları aşağı ve yolunacak tavuk olarak görmek. hayır yani onun yaptığı haksızlığı daha toplumsal değerleri bilmeyen küçük bir çocuk bile yapmaz. umarım değişmiş, biraz olsun insanlara değer vermeye başlamıştır...

bunu anlattıklarım genelde bana sen niye kitabını veriyon ki bu kıza dediler? ne bileyim işte "iyilik meleği"yim ya!.. ama artık karar aldım; artık "iyilik meleği" değilim. artık iyilik kavramım farklı; iyilik kendine kötülük yapmanı içeriyorsa bir iyilik değildir çoğu zaman.

İlk mim'imiz hayırlı uğurlu olsun.

Hayatınızda ‘artık yok’ dediğiniz şeyler var mı?
Evet hayatımda artık olmayan şeyler var, bunların kimisi olumlu, kimisi olumsuz şeyler... Olumlulardan örnek vereyim eskiden daha saf, iyi niyetli ve herkesle paylaşımcıydım; şimdi biraz çıkarcı ve bencil olduğum zamanlar oluyor. Bunun sebeplerinden biri insanlara olan güvenimin azalması ve herkesin her zaman iyiliği hak etmediğini düşünmem.
Eskiden dünyanın geleceğiyle ilgili daha umutluydum; şimdi o kadar değilim.
Eskiden bilgi ulaşması zor bir şey olduğu için kıymetliydi. Mesela adını bilmediğim yabancı şarkıların sözlerini yarım yamalak bir kağıda yazıp belki adını bi yerde görüp öğrenirim diye saklardım ve adını öğrenebilmek nadir bir durum olduğu için kıymetli olurdu. Benim için bir nevi define avı gibiydi. Ama şimdi google'a yazıyorum çıkıyor direkt. :) Tabi bu da güzel... Şimdi o eksiden adını bilmediğim şarkıları aklıma geldikçe arayıp buluyorum internette, o da güzel oluyor. Ama ne bileyim eskiden şarkıların gizemli bir havası vardı hafiften. Ve her ne hikmetse gizemli olan şey, açık olandan daha kıymetli geliyor insana.
Biraz da olumsuzlardan bahsetmek gerekirse, eskiden arkadaşlıkla ilgili çok yanlış algılarım vardı,  örneğin arkadaşının seni sevmesi için onu sürekli onaylaman ve tatmin etmen gerekir gibi. Bu algı artık büyük oranda yok, tam olarak bitmemiş olsa da. Bir de önceden aileden gelen bir alışkanlıkla çok eleştirirdim HER ŞEYİ, kendim dahil. Artık o kadar çok eleştirmiyorum, olduğu gibi kabul etmeye çalışıyorum. Eskiden yürümeye üşenirdim artık o da pek yok. Yani hala istediğim değişiklikleri tam olarak  yapamamış olsam da gelişme var. :)
Unutmadan bir de konsantrasyonum çok düştü eskiye göre, onu da düzeltmeye çalışıyorum.

Eskiden bu yana neler değişti sizce? Neleri özlüyorsunuz peki, neleri yad ediyorsunuz?
Eskiden bu yana pek çok şey değişti. Toplumsal açıdan bakınca şuna çok üzülüyorum: Eskiden yüceltilen değerler şimdi enayilik ya da anormallik olarak görülüyor ve insan onuruna yakışmayan davranışlar yüceltiliyor. Artık insanlar yaptıkları haksızlıkları açıklarken utanç bile duymuyorlar. Ben etik dışı davranışların meşrulaşmasına üzülüyorum çok fazla. Eskiden bu kadar değildi sanki? "Biz büyüdük ve kirlendi dünya" ya da biz büyüdük ve açıldı gözlerimiz. Hangisi dersiniz? 
Bir de ben çok küçükken mahallede bici bici, elmalı şeker falan satılırdı, aşağı iner alırdık, onları özlüyorum.
Sonra biz küçükken insanlar giyim konusunda daha rahattılar; kıyafetlerin açıklığı ve o vatkalı gömlekleri giymek cesaret ister değil mi? :) Yani 90'ların ruhu da fena değildi hani. Şimdi ise tahammülsüz, farklı olanı dışlayan, öfkeli ve kutuplaşmış insanlar arttı. Neyse bunu daha fazla düşünmek istemiyorum.

Ya da aklınıza gelince ‘iyi ki de değişti’ dediğiniz şeyler oluyor mu?
Evet. Mesela şu internet olayı iyi oldu. Bilgiye ulaşmak kolaylaşınca insanlar kısa zamanda normalde ulaşması güç pek çok bilgiye ulaştılar. Dünyanın sadece kendi şehirlerinden, ülkelerinden ibaret olmadığını anladılar. Gerçi internet biraz da bilgi kirliliği yarattı ama önceden yok muydu sanki? En azından şimdi tek kaynaktan beslenmediğimiz için doğru bilgiye ulaşma ihtimalimiz fazla. 
  
Hayatınızda neyin değişmesini isterdiniz? 
Fazla bir şey değil, adil ve insanların insanca yaşadığı bir dünyada yaşamak isterim. :)
Peki tamam bu kadar genel bir şey dışında... Ben kendimi günlük hayatta pek iyi ifade edemiyorum bu özelliğimi değiştirmek isterim. Bir de babamın maaşının 5-10 katına çıkmasını ya da bana piyango çıkmasını isterim. Çünkü para için istemediğimiz yerlerde istemediğimiz işler yapmak zorunda kalabiliyoruz, bunun herkes için değişmesini isterdim aslında. 
Bir de bazı takıntıların ve hurafe denebilecek inançlarım var. Bunları hayatımdan çıkarmayı çok istiyorum ama çıkaramadım tam olarak henüz...

Yeni bir eşya, yeni bir hayat ya da yeni bir icat mı istediğiniz? ‘Hayalimdir…’ dediğiniz bir şey söyler misiniz?
Her şehre bir havaalanı yapsınlar ya da ışınlanmayı icat etsinler. :) Çok da yolculuk yapmıyorum gerçi ama okuduğum yerle ailemin arası 11 saat olunca özleyince gidemiyorum yanlarına. Sonra zaman makinası olsa John Lennon'la tanışsam mesela. Green Day konserine gitsem. Billie Joe Armstrong'la takılsam... Travis'le tanışıp onlara "siz ne hoş insanlarsınızdır kesin, çünkü şarkılarınız çok hoş" desem. :)


***
Teşekkür ediyorum mim için oFelya. Sorular güzeldi. :)