2010 Esogü Bahar Şenliklerine Dair...

Geleneksel bahar şenlikleri Esogü'de 11-12-13-14 Mayıs 2010 tarihlerinde yapıldı.
Program şu şekildeydi:

-----11 Mayıs Salı 2010-----

10:30 şenlik yürüyüşü
odunpazarı aladdin parkı
"vilayet meydanına şenlik yürüyüşü"
saygı duruşu-istiklal marşı

11:15 açılış konuşmaları
rektör prof. Dr. Fazıl tekin
esogü öğrenci konseyi başkanı onur şahin özyol
kolbastı ekibi gösterisi
hamer halk oyunları gösterisi
misafir ülke gruppo "folk mıss 48" ruoti italia'nın gösterisi
yer: vilayet meydanı

12:00 halkdansları gösterileri
kolbastı ekibi gösterisi
hamer halkdansları topluluğu gösterisi
konuk ülke gruppo "folk mıss 48" ruoti - italia'nın gösterisi
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:30 şenlik pilavı ikramı
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

13:00 tırmanma duvarı gösterileri
düzenleyen: esogü dağcılık kulübü
yer: esogü şenlik alanı

13:30 karizma şov
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

14:00 kırım-tatar yemek kültürü tanıtımı
düzenleyen: f.e.f. tarih ve gençlik kulübü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

15:00 martin mcfly (rock konseri)
düzenleyen: esogü öğrencileri
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

16:30 karizma şov
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

17:30 grup kıbutz (rock konseri)
düzenleyen:esogü öğrencileri
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

19:00 grup keti (rock konseri)
düzenleyen: f.e.f. rock kulübü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

20:00 türk halk müziği korosu (deniz erol konseri)
düzenleyen: halkbilim araştırma ve uygulama merkezi (hamer)
yer: esogü kongre merkezi

-----12 Mayıs Çarşamba 2010-----

10:00 panayır-lunapark
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:00 tırmanma duvarı gösterileri
düzenleyen: esogü dağcılık kulübü
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:00 dj.jukebox
düzenleyen: radyo ogü
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:30 küçük yarışmalar(cihat böcek)
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

13:00 misafir ülke italya'nın gösterileri
düzenleyen: gruppo folk "mıss 48" ruoti - pz - italia
yer: köprübaşı adalar

13:00 birlikte türkü söyleyelim
düzenleyen: f.e.f. tarih ve gençlik kulübü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

14:00 satranç gösteri maçı
düzenleyen: m.m.f. satranç kulübü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

14:00 spor müsabakaları ödül töreni
yer: esogü halı sahalar

15:00 grup çınar (konser)
düzenleyen: esogü öğrencileri
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

15:00 latin-tango dans gösterisi
düzenleyen: halkbilim araştırma ve uygulama merkezi (hamer)
yer: esogü kongre merkezi

16:00 eşeğin gölgesi (tiyatro)
düzenleyen:esogü tiyatro topluluğu
yer: esogü necla özdemir konferans salonu

17:00 grup voodoo (konser)
düzenleyen: f.e.f. rock kulübü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

18:00 misafir ülke italya'nın gösterileri
düzenleyen: gruppo folk "mıss 48" ruoti - pz - italya
yer:esogü kongre merkezi

20:00 aylin aslım (konser)
yer: esogü nizamiye girişi otopark

-----13 Mayıs Perşembe 2010-----

10:00 panayır-lunapark
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:00 dj.jukebox
düzenleyen: radyo ogü
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:00 tırmanma duvarı gösterileri
düzenleyen: esogü dağcılık kulübü
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

13:00 satranç gösteri maçı
düzenleyen: m.m.f. satranç kulübü
yer: esogü meşelik kafe önü

13:00 gitar dinletisi
düzenleyen: toplum gönüllüleri kulubü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

14:00 hope to fınd (konser)
düzenleyen: f.e.f. rock kulübü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

15:00 hamer kurs grupları konseri
düzenleyen:halkbilim araştırma ve uygulama merkezi (hamer)
yer: esogü spor salonu

16:00 bahar noktası (tiyatro)
düzenleyen:esogü tiyatro topluluğu
yer: esogü necla özdemir konferans salonu

16:00 joker (konser)
düzenleyen: f.e.f. rock kulübü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

16:30 kıraç'la söyleşi
yer: esogü kongre merkezi

18:00 kumpas (rock konseri)
düzenleyen: esogü öğrencileri
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

18:00 halk dansları gösterisi
düzenleyen: halkbilim araştırma ve uygulama merkezi (hamer)
yer: esogü kongre merkezi

20:00 kıraç (konser)
yer: esogü nizamiye girişi otopark

-----14 Mayıs Cuma 2010-----

10:00 panayır-lunapark
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:00 dj.jukebox
düzenleyen: radyo ogü
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:00 tırmanma duvarı gösterileri
düzenleyen:esogü dağcılık kulübü
yer: esogü şenlik alanı spor salonu önü

12:00 hezarfen hava izci kulübü gösterisi
düzenleyen: m.m.f. hezarfen hava izci kulübü
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

12:30 kolbastı ekibi gösterisi
düzenleyen:esogü öğrencileri
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

13:00 orta oyunu (tiyatro)
düzenleyen: esogü tiyatro topluluğu
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

14:00 sayha-rapplay (rap müzik grubu)
düzenleyen: esogü öğrencileri
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

15:30 grup faraza (rock konseri)
düzenleyen: esogü öğrencileri
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

17:00 grup sultandere (konser)
düzenleyen:esogü öğrencileri
yer: esogü çınaraltı öğrenci kulüpleri meydanı

20:00 konser ( murat boz )
yer: esogü nizamiye girişi otopark
------------------------------------------------------------------------------

Elimden geldiğince etkinliklere katılmaya çalıştım. Şenlik pilavını gene yiyemedim, 3 senedir kısmet olmadı. :( Şenliğin ilk günü, hocanın da sağolsun ders yapmaması sayesinde, amatör rock konserlerini dinlemek üzere Çınaraltı Çarşısı'na gittim...

Martin Mcfly grubu çıkacaktı. ilginç isimli, merak ettiğim gruplardan biriydi. Fakat ses kontroller yaklaşık bir saat sürdü. Bu durum biraz can sıktı. Tabi bu konuda müzik grubunu veya Rock Kulübünden ilgilenen arkadaşları suçlamıyorum; onlar ellerinden geleni yaptılar görünen o ki... Ve ilgilenen arkadaşlardan aldığım bilgiye göre hoparlörler ve ses sistemi oldukça kötüymüş.

Martin Mcfly fena değillerdi ama vokalin mikrofonunun sesi epey kısıktı malesef, diğer enstrumanlardan sesi pek duyulmuyordu. Zaten metal tarzı müzik yaptıkları için iki şarkıdan sonra gittik. (Metallica gibi gruplar haricinde pek metal müzik dinlemem.)

Sonra şenlik alanına geçtik. Kaçak oynatılan kaleye top atmaca gibi kumarsı oyunlar vardı. Arkadaşlarla epeyce para kaybettik orda.

Saat 19.00 gibi
Keti için geldik, ama malesef ses sisteminin sorunları yüzünden bitmek bilmeyen ses kontrolleri oldu, 20.00 gibi konser başladı...

Muse'dan Stockholm Syndrome'u söylediler. Ben Muse'u çok sevdiğim için çok sevindim onu çalmalarına. :) Stocholm Sendrom'u keyifle dinledim; iyi çaldılar, söylediler.

Keti şarkıları da oldukça başarılıydı, şarkı sözleri güzeldi. Hatta yanımdaki arkadaş şarkı sözlerini hoşuna gidince telefonuna kaydetmiş falan.. :) Şarkılarına eşlik edenler oldu, bu da yolun başında olan bir grup için başarıdır sonuçta.

Genel olarak hoş konserlerdi.
Emeği geçenlerin eline sağlık. Keşke teknik sorunlar da olmasaydı. Okulun bu konuda adımlar atmasını umut ediyorum.

Dıp Tıs not: Bu yazıyı taslaklarda gördüm de çok geç olsa da yayınlayım dedim. O kadar yazmışım sonra da yayınlamamışım. Alkışlar bana gelsin.

21 guns

Bir bebek ninnisi gibi.

Bu şarkıyı kulaklıklarımı takıp, sahil'de güneşin derimin altına işleyen ısıyla birlikte milyon kere dinleyebilirim.

Sanki kötü giden bir şeylerin yanısıra iyi bir şeylerin de var olduğu ve olacağını fısıldar gibi. Umut verici ve dinlendirici. 
Evet ruhunu dinlendirir insanın.

Ve hem gerçekçi hem de umutlu. İşte hep olması gereken, belki de?






Var mısın Yok musun'a Dair

Bugün space'imde dolaşırken bir yazıya rastladım ve onu burda paylaşmak istiyorum. 2008'in Nisan ayında yazmışım. O zamanki yazı tarzım şimdikinden biraz farklı da olsa, konu hala geçerliliğini koruyor. (:

Geçenlerde tv'de var mısın yok musun adlı yarışmayı izledim ilk defa. İzlemeden önce yarışmanın stratejik düşünmeyi gerektiren bir yarışma olduğunu düşünmüştüm; ortamdaki havadan, yarışmacıların arasında geçen konuşmalardan falan...
Ama izleyince yarışmanın ne bilgi ne de zeka isteyen bir yarışma olduğunu (hayır canım "olmadığını" değil, asıl öyle anlatım bozukluğu oluyor) ortalama bir zekanın yarışmada büyük ödülü kazanmaya engel olmayacağını ya da tam tersi çok zekiyseniz ve risk almayı da seviyorsanız, yarışmadan sadece 1 ytl'yle dönmenizin de mümkün olduğunu farkettim.
Benim asıl ilgimi çeken ise sadece şansa dayalı ve kutu açmak gibi çok basit şeylerden oluşan bir yarışmada bu kadar çok muhabbet dönebilmesi. Zaten yarışmayı izlenebilir kılan da bu muhabbetler ve bu bağlamda elbette ki yarışmayı Acun'un sunması. İzlerken ben de keyif almadım desem yalan olur ama sonuç itibariyle sadece şansa dayalı bir yarışma olduğu için çok da sarmadı beni.
Bir de önündeki kutularından çok fazla sorumluluk duyan yarışmacılar şaşırttı beni. Hatta o kadar çok sorumluluk duyuyor ki bazıları ya da sahiplenmişler kutularını artık hangisi bilemiyorum, açarken "aman kızma bak büyük para çıkarsa" gibi şeyler söyleyip, kutuyu da korkarak açıyorlar ya da belki yarışmacıların arasındaki bağdır onları bu hale getiren. yani birbirlerinin kazanmasını istiyorlar belli ki (gerçi bu konuda ne kadar içten olduklarını Allah bilir ya) neyse işte...
Yarışma epey de izleniyor sanırsam ama bunun sebebi de bence yarışmanın olağanüstü güzel olması falan değil; yarışmanın yayınlandığı saatlerde insanların izleyecek daha iyi şeyler bulamaması. Çoğu kişinin yarışmayı bu yüzden seyrettiğini düşünüyorum, benim için öyle olmuştu en azından.

Özel hayatımızı paylaşmak zorunda mıyız?

Beni çok az tanıyıp da bana özel sorular sorma cürretine sahip insanlara bu soru'm. Sadece bana soran değil aslında, herkese soranlara. Nedir bu rahatlık efen'im? Nedir bu merak bide?
İşine yarayacak bir bilgi de değil yani öğrenmeye çalıştığın. Yok sevgilin var mı, yok mu; varsa kimin nesi, yoksa neden yok falan, bi'sürü sorular... Niye soruyon, oğluna mı alacan nedir yani? 

Sadece bu tarz da değil, mesela geçen bir arkadaşla konuşuyoruz. İşte laf bir şekilde oraya geldi, "kardeşim yanımda kalıyor bu günlerde ama o da sıkıldı gitmek istiyor artık" dedim. 
"Neden? Sosyal bir çocuk değil mi?" 
Ya arkadaşım sana ne? Hem istediği kadar sosyal olsun, bilmediği bir şehirde 3 günde arkadaş grubu yapacak hali yok ya.. Böyle demedim tabi, ama bunu kibar bir şekilde söyledim. 

Mesele şu ki, gereksiz meraklar iyi değildir yeğen. Git dünyada neler oluyor onu merak et, git ne bileyim kültürü sanatı merak et. İşin gücün komşunun özel hayatını merak etmek olmuş be arkadaşım. 
Komşu diyorum mecazen; çünkü insan dostunun yani çok yakınlarının özelini merak edebilir, keza öyle bir konuda yardım gerekiyorsa yardım edebilir. Ama komşu yani sadece arkadaşsan, fazla bir samimiyet yoksa, böyle hoppadanak o kişinin hayatına dalmak da olmayacak! 
Bu demin bahsettiğim kız da bayağı yetenekli bu konuda heralde ki, çok bir muhabbetimiz olmamasına rağmen özel hayatıma dair pek çok bilgiyi almayı başarmıştı. Gerçi kendi de anlatıyor biraz ama anlatmasın ki zaten ben merak etmiyorum onunkini henüz. Belki ilerde arkadaşlığımız ilerler, öğrenirim ama şu anda gerenk yok. Bak arkadaşım; şimdi anı paylaşalım, belki ilerde özelimizi de paylaşırız...

Bunun neden olduğuna dair bazı teorilerim var. Bu herkesle özel hayatı paylaşma olayının Facebook, Twitter, FriendFeed gibi paylaşım sitelerinin kullanımının yaygınlaşmasıyla arttığını düşünüyorum. Çünkü insanlar bu sitelerde ne yediklerini, ne içtiklerini, ne giydiklerini, şu anda ne yaptıklarını, ilişki durumlarını, kısaca otlarını boklarını yazıyorlar. Yani özellerini cümle alemle, hatta aslında world wide web'le paylaşıyorlar. Böylece internet bağlantısı olan birisi, gidip hiç tanımadığı birinin otunu bokunu öğrenebiliyor. 

Sonra bu duruma alışılıyor ve bu özel hayatın herkesle paylaşımı meşrulaşıyor, normalleşiyor. Bu da herkesin birbirinin her bir şeyinden haberdar olması demek. Oysaki bu, güvensiz ortamlarda başvurulan bir davranıştır aslında. Çünkü güvensiz ortamlarda insanlar birbirlerini kontrol etmek ve güvenliklerinden emin olmak isterler.
Sonuçta hepimiz birbirimizi gözetlemiş ve kendimizi güvende hissetmiş oluyoruz. Ve bu yüzden bilmediğimiz özelleri de öğrenmek için sorma cürretini kendimizde buluyoruz. 
Kim bilir belki de yukarıda bahsettiğim gözetleme-güvensizlik ortamı oluşsun diye bu sitelerin kullanımı bazı güçler tarafından özendiriliyordur. (Bknz: Toplum Mühendisliği) Özellikle de Twitter'dan çok kıllanıyorum. Onun sebebine bir başka yazımda değineceğim.
Bak beyim, sana iki çift lafım var…!

Koskoca adamsın, paran var, pulun var, binlerce kişi çalışıyor emrinde… Yakışırmı sana ekmekle oynamak..? Yakışırmı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu kar’da kışta sokağa atmak, aç bırakmak..? Ama nasıl yakışmasın ki… Sen değilmisin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören..., anlıyormusun beyim bu çocuklar bir birlerini seviyor.. Ama ben boşuna konuşuyorum, sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.. Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrika sahibi Saim Bey… Sen mi büyüksün… Hayır Ben büyüğüm, Ben Yaşar Usta, Sen benim yanımda bir hiçsin anlıyormusun, bir hiç, gözümde pul kadar bile değerin yok ama şunu iyi bil !..

Ne oğluma nede gelinime birşey yapamıyacaksın, Yıkamıyacaksın, Dağıtamıyacaksın, mağlup edemiyeceksin bizi çünkü bizler bir birimize para pul ile değil sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz, Biz bir aileyiz, biz bir güzel aileyiz ve bunu yıkmaya senin gücün yetermi sanıyorsun.

Dokunma artık aileme dokunma çocuklarıma, dokunma oğluma, dokunma gelinime.. Eğer onların kılına zarar gelirse, Ben, Ömründe bir karınca bile incitmemiş olan ben Yaşar usta! Hiç düşünmeden çeker vururum seni… Anlıyormusun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile...

*Bizim Aile (1975)

 

Çok güzel bu ya...

Vardır öyle kendi bile bilmediği yabancı terimlerle bezeli konuşmalar yapıp, anlaşılmayan; ama sanki çok bişey söylemiş hissini yaratan insanlar...

İşte geldim burdayım, ben bu işte ustayım.

Finaller geçti(berbat). Anavatana döndüm(nihayet)...
Eskişehir'den sonra buranın havası çok nemli geldi bana. Sanki dev bir hamamda yaşıyormuşuz gibi ayol. Ama yine de seviyorum memleketimi. Denizine hayranım bi kere. Her ne kadar henüz denize girme konusunda siftah yapmamış olsam da. Nedeni biraz zamansızlık, biraz şanssızlık, biraz da paranın gözü kör olsun durumu.

Bu arada 2 dersten kalmışım yine.
Yine diyorum; 2 senedir bu böyle çünkü. Alışkanlık yaptı bünyede en yüksek kredili 2 dersten kalmak.
Ayrıca Analiz II sınavından önce yaptığım o kadar stres, o kadar panik atak da yanıma kar kaldı, çünkü kaldığım derslerden biri de o.
Panik atağı da ciddi ciddi yaşadım bu arada; nefes nefese kalıyordum oturduğum yerde, mideme ağrılar giriyordu, ağlıyordum, çarpıntı oluyordu vs. Üstelik beni sakinleştirecek bir kişi bile yoktu yanımda.
Bunun eksikliğini de sınavdan önce kütüphanedeyken birisi sandalyenin boş olup olmadığını sorunca "boş, alabilirsiniz" dediğimde anladım... Evet, benim birileriyle konuşmaya ihtiyacım vardı. :)
Artık ben de yakınlarımı aradım, onlar moral verdiler. Ve biraz olsun rahatladım...

Ama bırakmış hoca işte. Bırakmış diyorum çünkü eminim ki kağıdıma istese bir 8-10 puan daha verip beni geçirebilirdi. Ama kendi istediği yoldan çözmemizi istiyor sadece. E ama yüzlerce örneğin çözümünü ezberleme gibi bir şansımız yok değil mi sayın(!) hocam?

...

Neyse en azından şöyle bir zincirleme dersten kalma durumu oldu, övünerek(!) anlatabileceğim: Hiçbir Analiz dersini bir seferde geçememiş oldum ki kendileri 4 adettir. (Analiz I-II-III-IV) Bu dersleri alacak olan birisi olursa tavsiyem; Analiz I'den itibaren ipleri çok sıkı tutsun'dur.

Ben niye bu kadar çok dersten kaldım peki? Sebebi çok açık aslında. Analiz I'e giren hoca ders notlarını tahtaya yazıp giden, yazdıkları pek anlaşılmayan, ara sıra yazdıklarını okuyan bir hocaydı (ilginçtir ki rektör yardımcıdır da bu kişi). Ama 5-6 kişi bırakırdı, çok fazla bırakmazdı.
Millet sınavlardan önce toplanır, not alışverişi yapar, sonra da öğrenir yada bir güzel ezberler, dersi geçerdi.
Ben ise az çok notum olmasına rağmen, böyle ağır dersleri kendi kendime çalışıp öğrenemiyorum. Çünkü çalışırken genelde dikkatim dağılıyor ve pek fazla çalışamıyorum.
Birlikte oturup çalışabileceğim de bir arkadaşım yok malesef şu berbat sınıfımda. Ben de sınavdan bir kaç gün önce kendi kendime biraz çalışıyorum ama yetmiyor işte kalıyorum!..

Yani yaz okulu yine bizi bekler...

bir de cana can katan o final olmasa final olmasa

Final zamanı geldi çattı.
Memleket hasreti depreşti.
Bir süre pek bişey yazamayabilirim. Yazarsam bu yaramazlık olur. Evet evet yazmamalıyım.
Hadi hayırlı işler.

bak ne buldum

Bulutsuzluk Özlemi'ni dinlerken şunu farkettim; şarkı isimleri alt alta gelince cümle oluyor. :) Nasıl mı..? İşte böyle:

pastanede, ptt'nin önünde yanlız kalma.
yıllar sonra
aşk zamanı haydi.
burası harran ovası.
hayatın gidişatı mekanik fanatik.
yüzünde yaşam izleri vardı,
güneye giderken.
seni görmem lazım; yine düştük yollara.
kimse barıştan söz etmiyor
yollarda.

[Koyu ve normal yazdıklarım, farklı şarkılar.]

Sess-See!..Ses..

Bitmek bilmeyen ses kontrollerinin yaşandığı bir amatör rock konseriydi Esogü'deki. Tabi ekipmanlar kötü, gruplar ne yapsın. Ama yine de eğlendim.
Keti, Roller Coaster ve Voodoo'yu dinleme fırsatı buldum. Eğlenceliydi. Ayrıca sevgili üniversitemisde rock gruplarının dandik bir şekilde de olsa sahne alabilmeleri güzeldi.

Amatörce ve mütevaziyle yapılan her işe ayrı bir saygı ve sevgi duyuyorum. Çünkü bazı şeyler gerçekten emek istiyor ve bazı şeyler para için yapılmıyor. Bu iki şey birleşince de ortaya amatör işler çıkıyor. Burdaki amatör işler'i beceriksiz işler gibi anlamayın, keza o anlamda da kullanılıyor ya. Ama ben geçen ve ondan önceki iki sene amatör tiyatro yapmış birisi olarak amatör kelimesini asıl anlamıyla kullanıyorum. Hani şu amatör ruh lafındaki anlamıyla.

Ve bugün amatörce yapılan işler, yarınki profesyonel işlerin bir taslağıdır bence. O nedenle ki artsın ve desteklensin istiyorum. Bu müzik olur, tiyatro olur, dans olur... İnsana faydalı ne varsa... Bugün amatör yarın profesyonel, yada belki hep amatör...
Faydalı bir iş için uğraşan herkes amacına ulaşır inşallah diyerekten, konuyu bağlıyorum. :)

(Fotoğraf: Roller Coaster grubu, muhteşem(!) esogü rock sahnesinde) 

sorunlarımvar

Şu an çok yorgun ve uykusuzum lan blog. Ama uyumam lazım, çünkü işlerim var. Çamaşır yıkatcam neyin... Odamı da toplamam lazım. Odam demişken, geçenlerde yere minder attım arkama da kullanmadığım bir yastığı aldım. O günden beri masamda oturmuyorum hiç, çok sevdim burayı. :)
Masamın üstü de kullanılamayacak kadar dolu, kağıtlar falan filan... İşte günlerdir toplayım diyorum bir türlü toplamıyorum. Sanırım bu yer'imi sevdiğim için toplama ihtiyacı hissetmiyorum. Bir de ben bağdaş kurmayı ve yerde oturmayı severim ondan.

Gece 2-3'ten önce uyumayı bir türlü beceremiyorum blog ya. Bir de fazlaca internette vakit harcıyorum o saate kadar, bu da beni rahatsız ediyor. Onun için dün kendime söz verdim, "gece 0o.00'dan sonra net'e bağlanmayacağım" diye. Ve evet, yaptım bunu. :) Biraz zor oldu ama yaptım. Ben de biraz freecell oynadım sıkılınca, aslında kitap falan okuyabilirdim ama nedense bilgisayar açıkken onunla bişeyler yapmak geliyor içimden, ve yatmadan da kapatmıyorum.
Çok vakit kaybediyorum galiba bilgisayar ve internetle... Ha internette faydalı şeyler yok mu, elbette var. Fakat benim biraz da bağlantı yavaş olduğu için, mesela Facebook'ta 15 dakika harcayacaksam, bağlantıdan ötürü o çıkıyor 45 dakikaya! Bunun gibi bir sürü site olduğu için de bir sürü vakit kaybı. Ben bunu yazarken bile aha bağlantı koptu. Şimdi yazdıklarımı kaybetmeden, bağlantıyı tekrar sağlamam gerekiyor (ip yenilemeyle vs)...
Neyse kendiliğinden geldi şimdi. :)

Bir de uykusuzluğun epey kötü sonuçları oluyor bende. Mesela bugün bir arkadaşıma "Diferansiyel Denklemler" diyeceğime "Analiz 3" deyip durdum. Beynim de bir bulanıklık oluyor. Şu anda da var, sanırım biraz kestirmem lazım. Ama onu yapamıyorum işte. Şöyle 1 saat uyuyim desem, 1 saatte uykuya dalamıyorum, daldıktan sonra da 2-3 saatten önce kalkamıyorum. Ah bir çözümü olsa... İşte öyle blogcum...Seni de güzin apla yaptım bu arada farkındayım. :)

(Fotoğraf: Kitty Gallannaugh Photography)

Merhaba

Uzun zamandır aklımdaydı, yaklaşık 1-2 yıldır, bir blog açmak ve yazmak. Hep erteliyor, üşeniyordum. Ama şimdi baktım ki nerdeyse 3 kişiden birinin blogu var, işte o zaman sürü psikolojisi olunca çok zor gelmez ya insana bişey, dedim ben de yazabilirim.
Bilgilerimi paylaşmak ve onları yoruma açmayı istiyorum, blogun bu anlamda iş göreceğini zannediyorum. Ya da bu blogu çok kişisel bişey de yapabilirim, ama ben sosyal mesaj vermeden, toplumsal konulara girmeden fazla durabileceğimi pek sanmıyorum. :)
Şimdi odamda oturmuş düşünüyorum ne yapsam diye, yemek mi yapsam acaba? Taze fasulye kaç gün dayanır acaba?.. Bunları düşünürkene ilk blog girdimi de yapayım.(Gerçi lisedeyken msn space'e yazıyordum geyik bişeyler, yani ilk sayılmaz bu.)
Hayırlı uğurlu olsun bakalım.

Fotoğraf: Kitty Gallannaugh Photography